İSTANBUL MODERN: ROGER BALLEN ESTETİĞİ
            Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi olan İstanbul Modern, belirli bir entelektüel birikim bağlamında sanatçıların görüşlerini ortaya koyuyor. Müzede dikkat çekici pek çok sergi yanında, bireysel olarak beni en çok etkileyen ve üzerine muhakkak yazmam gereken dediğim sergi ise Güney Afrikalı sanatçı Roger Ballen ‘in bir retrospektif ile konu edindiği çalışmaları oldu. Çağdaş fotoğraf sanatının en sıradışı ve üretken fotoğrafçılarından olan Ballen’in sergisi, sanatçının 1980’lerden günümüze yaptığı üretimlerin izini sürüyor. Ballen’in fotoğraf sergisi ile ilgi ilk olarak bütünlük içerisinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Sanatçının görüşlerini yansıtan birden fazla seriye tanık olduğumuzu ancak bu serilerin bütünleştirici bir unsur taşıdığını atlamamamız gerekir.


            Dorps serisi, sanatçının Afrika’daki yoksul kesime yaklaşımı, etraftaki mimariyi betimleyişine benzer sayılabilecek bir şekilde, yorum veya belirgin bir müdahale içermeyen yalın gözlemleriyle dikkat çekiyor. Bu serinin etkileyici olduğu kadar rahatsız edici olduğunu da mutlaka söylemek gerekir. Siyah-beyaz, negatif ama anlamlı fotoğraflar bütünü. Bunlar, Ballen’in zamanla kendisinin ‘’ballenesk’’ olarak nitelendirdiği farklı ve benzersiz bir üslubun ürünüdür. Sergideki ‘’Ballenesk Oda’’ ise sanatçının sıradan insanlar aracılığıyla insani durumun absürtlüğünü açık ettiğini, groteskin içinde komikliği bulduğunu ve deliliği gerçekliğin kenarında konumlandırdığının önemli bir göstergesidir.


            Platteland serisi, Güney Afrika’nın kırsal merkezlerindeki yoksul ve kıyıda köşede kalmış toplulukları keşfetmeye yöneliyor. Buradaki psikolojik portreler muhtemelen Apartheid sistemindeki iş ve konut sıkıntısı çekmemiş, hakim beyaz nüfusun eğitimsizlik  sonucu sürüklendiği kaos gözler önüne serilmiş. Bu seri, sanatçının gözünden ırksal sorunların gayet net bir şekilde anlatılması bakımından oldukça önemli.


            Yaban Ülke serisi, Ballen’in belgesel yaklaşımlardan yavaş yavaş uzaklaştığını ve dokulu duvarlar, etrafa süzülen çıplak kablolar, süs ve dekorasyonlar ile sanatına gitgide biçimsel bir boyut kazandırdığını görüyoruz


            Gölge Oda serisi, Ballen’in Samuel Beckett’in oyunlarının hayranı olduğunu doğrudan gösterir nitelikte. Ancak Ballen’in katılımcı-aktörlerini Samuel Beckett’in tiyatrosundakilerden daha garip, ıssız ve belirsiz olarak nitelemek de  mümkün. Bu seride, kapalı alanlarda kullanılan az nesneler ile görüntüler yayılmış ve karakterleri izleyicisiz aktörler olarak değerlendirebiliriz.


            Misafirhane serisi, Ballen’in beş yıl boyunca, Johannesburg yakınlarında bulunan ve zamanla misafirhane adını alan tuhaf ve çekici bir yere odaklanıyor.  Yoksul işçiler, gelip geçici konuklar, kanun kaçakları, şifacılar, çocuklar, evcil hayvanlar ve böceklerle dolu görüntüler, rüya ile uyanıklık arasındaki noktayı gösteriyor. Heykel unsurları ve mekan algısı bu serinin değerini oldukça arttırmış olup sanat formları arasındaki ayrımları oldukça bulanıklaştırmış.


            Kuş Sığınağı serisi, Johannesburg’un kenar mahallelerinden birindeki evde çekilmiş ikonik fotoğrafları bir monografi halinde gözler önüne seriyor. Buradaki unsurlar daha çok groteskin ve sıradan varlığın iç içe verildiğini gösteriyor gibi.  Fotoğraflarda, evin insan ve hayvan sakinleri ve kuşlar yer alıyor. Bu teatrel iç mekanda her birinin kendi rolünü icra ettiğini de söylememiz gerekir.
            Roger Ballen’in retrospektifine genel olarak bakacak ve değerlendirecek olursak sanatla insan yaşamının arasındaki çizgiselliği koruduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar, yaşamlar, duygular; hayat şartları, çalışma sorunları, kaos, ırk gibi unsurlar önemli bir estetik ile sunulmuş. Sergiyi incelerken acaba bu çalışmalar fotoğraflar ile değil de çizim ile sunulmuş olsaydı bu kadar ilgi çekici olur muydu diye düşünmeden kendimi alamadım. Kendi içimde kesin bir cevap verebilirim ki, hayır olmazdı. Ballen’in sanatı doğrudan gerçeği, varlığı ilgilendiriyor ve onun sorunlarını ele alıyor. Fotoğrafların rahatsız ediciliği ve estetiği  tuvaldeki fırça darbelerinin rahatsız ediciliği ve estetiği ile kıyaslanamaz bile.



Yorumlar