SEYYAR EDEBİYAT DERGİSİ / RÖPORTAJ
Bu hafta
için Seyyar Edebiyat dergisinin
kurucularından Şeyma Sakallı ile röportaj yaptım. Büyük bir cesaretle,
böylesine güç bir işe bulaşmış bir insan bulup, röportaj yapmadan bırakır mıyım
hiç?
Şeyma’da İstanbul Üniversitesi edebiyat fakültesi mezunu. Bizim edebiyat fakültesi öğrencilerini yaratıcı buluyorum aslında. Geneli hayatın tadını çıkarır, yaratıcıdır. Şeyma Sakallı ve dergi ekibi de öyle işte. Zor olanı yapıyorlar yani.
Şeyma’da İstanbul Üniversitesi edebiyat fakültesi mezunu. Bizim edebiyat fakültesi öğrencilerini yaratıcı buluyorum aslında. Geneli hayatın tadını çıkarır, yaratıcıdır. Şeyma Sakallı ve dergi ekibi de öyle işte. Zor olanı yapıyorlar yani.
Seyyar Edebiyat dergisi olarak ekiplerinde her türlü insana yer verdiklerini söylüyorlar. Apolitikler, her türlü kültüre ve dini görüşe açıklar… Böyle bir ekip elbette ki maksimalist olur diyor insan kendi kendine… Editöryal bakış açıları kesinlikle çoğulcu... Yahu bu kadar insanı nasıl zapt ediyorsunuz, problemler olmuyor mu diye sorduğumda ise ‘çay içiyoruz, geçiyor’ cevabını alıyorum. Daha ne denir ki?
Ama elbette, ilk adımlarında onlarda korkmuşlar, çabalamışlar, güçlüklerle karşılaşmışlar. Ya şimdi ne durumdalar? Hadi okuyalım…
İNSANIN
BU DÜNYADA KALICI OLMAYIŞI DÜŞÜNCESİ BİZİ ‘’SEYYAR’’A SÜRÜKLEDİ!
Dergi fikri nasıl ortaya çıktı?
Dergi çıkartma fikri; kökleri olan,
temeli yazmaya dayalı olan bir fikir. Küçükken her bulduğum kağıda bir şeyler
yazma eğilimi, ileride dergilere yönlendirdi beni. Birkaç dergide yazılarım
yayımlandıktan sonra ani bir kararla Seyyar'ı kurduk.
Seyyar Edebiyat'a nasıl karar verdiniz?
Bir önceki soruda yanıtladığım gibi
Seyyar anlık bir oluşumdu. Seyyar'ı kurmadan önce başka bir derginin kurucu
ekibi ve yazarıydık. Ama yaşadığımız talihsizliklerden sonra ani bir karar oldu
bizim için. Derginin kurulum aşamasında yolculuk yapıyordum. İl değiştirme
sırasında aklıma "Seyyar Edebiyat" geldi. Uzun uzun bir düşünme
aşaması yok yani. O an sürekli konum değiştirişim ve insanın bu dünyada kalıcı
olmayışı düşüncesi "Seyyar"a sürükledi bizi.
Yer verdiğiniz içeriklerden de anlaşıldığı gibi sağlam, alt
yapısı olan bir kadro barındırıyorsunuz ve açıkçası tüm bu unsurları nasıl bir
araya getirdiğinizi çok merak ediyorum…
İnsanlara bir dergi bünyesinde yazma
ya da dergi çıkarma düşüncesi başlangıçta çok cazip geliyor. Fakat bu çok uzun
ve zorlu bir süreç. Yazılar alınıyor, yazılara uygun görseller çiziliyor -bu
kısımda çizerlere çok büyük iş düşüyor-. Görsel çiziminden sonra editör yazım
ve imlâ kuralları çerçevesinde eserlerde düzeltme uyguluyor. Ardından tasarım
kısmı başlıyor, buradan sonra dergi matbaaya gidiyor. Durun daha bitmedi esas
kısım burada başlıyor… Dergi basıldıktan sonra ekipçe bavulları alıp matbaaya
gidiyoruz, neticede sponsoru olan ve dağıtım şirketleri olan bir dergi
olmadığımız için her şeyi kendimiz hallediyoruz. Dergileri illere gönderiyoruz.
Kısacası kadro için uzun uğraşlar vermiyoruz. Bu zorluğu görüp bizimle devam edenler
yanımıza yoldaş oluyor. Dergiciliği sadece "yazı göndermekten ibaret
zannedenler" ise en kestirme yoldan yanımızdan ayrılıyor.
Hiç korkmadınız mı? Bu kadar ilgi görmeseydiniz ne olacaktı?
Korktuk, hem de çok. Kitabevlerinde
çok satanlar listesindeki eserlerden bir farkımız olmalı diye kaygılandık.
İnsanların duygularından nemalananlardan korktuk, bu işi ticarete dökenlerden
korktuk. Bu yola korkusuz, kaygısız ve dertsiz çıkılmaz. Çıkarsanız da dert
sahibi olursunuz. Eğer sizi bir şeyler rahatsız etmiyorsa orada sorun var
demektir. İlgi görmeseydik yazdıklarımızı kendimiz okuyacaktık, her şeye rağmen
basıp kendimiz okuyacaktık. Nitekim öyle de oldu. 100 adet dergi basarak
başladığımız o günler bize birikim olarak döndü. Artık her sayıda 1500-2000
civarı dergi basıyoruz.
Siz biraz ‘’salt edebiyat’’ profili oluşturmaya çalışan bir
dergisiniz gibi geldi bana… Daha çok ilgi çekeceğini düşündüğünüz için mi?
Bu ülkede edebiyat haricinde
insanları her türlü ayrıştıracak ve ötekileştirecek materyaller mevcut. Salt
edebiyat yapmak istedik çünkü edebiyat evrensel olmalı, bir dini ve siyasi
kimliği olmamalı. Sevinç, hüzün vb. duygular insanlığın ortak yaşayışlarıdır.
Zaten her yer kendi görüşünü empoze etmek isteyenlerle dolu. Biz bu karmaşanın
yanındaki bir gölgeyiz...
FELSEFEMİZ 1933’TE
VARLIK DERGİSİNİ KURUP GENÇLERE EMANET EDEN
YAŞAR NABİ NAYIR’IN FELSEFESİNİ
İÇERİYOR!
Seyyar Edebiyat dergisi olarak editoryal bakış açınız nedir?
Editörümüz imlâ ve yazım kuralları
çerçevesinde yazılarda düzenleme yapıyor. Kişinin onayı olmadıkça yazılara
dokunmuyor. Fakat yazarlarımızdan belli başlı yazım kurallarını bilmelerini
istiyoruz.
Geleceğe dair planlarınız neler?
Geleceğe dair tek hedefimiz yıllara
meydan okuyarak iz bırakmaktır. Felsefemiz 1933'te Varlık dergisini kurup gençlere
emanet eden Yaşar Nabi Nayır'ın felsefesini içeriyor. Bu dünyada gelip
geçiciyiz. Göçüp gittiğimizde, toprağın altından Seyyar'ın yaşayışını görmek
istiyoruz.
Peki, okuyucunun görmediği, bilmediği tarafta bu planlar
için neler yapıyorsunuz?
Yaşıyoruz. Yaşamak kaygı sahibi
olmaktır. Oldukça da kaleme sarılıyoruz. Kalemimiz var oldukça geleceğe
saplayabileceğimiz kelimelerimiz olacaktır.
Herhangi bir gelir elde ediyor musunuz?
Elde ettiğimiz tüm gelirler derginin
basımına harcanıyor. Dergi basımı, fuar masrafları, kalem, ayraç derken bir
bakmışsınız yeni sayının çalışmaları gelmiş.
Bilirsin, aslında edebiyatla siyaset iç içedir. Derginin
kapağında yer verdiğiniz görseller neticesinde sizi sağ-sol gibi
değerlendirmelere tabi tutmuyorlar mı?
Buna benzer şeyleri çoğu kez
yaşadık. Tekrar söylemem gerekirse biz bu işe "ortak acılar, sevinçler,
aşklar, ayrılıklar" olarak bakıyoruz. Acının, aşkın herhangi bir dini,
siyasi görüşü yoktur. Evet, yazarların -bizim de olduğu gibi- muhakkak
benimsediği bir siyasi görüşü ve kabullendiği bir dini görüşü vardır ama
edebiyat ayrıştırıcı değil birleştirici olmalıdır. Derdimiz budur.
BİZİM
EDEBİYATIN DENGESİNİ BOZMAYA HAKKIMIZ YOK!
Sizin yayın ilkeniz objektif aslında. Spor, siyaset ve dini
içeriklere yer vermediğinizi açıkça belirtiyorsunuz ancak bir o kadarda
kalabalık bir grupla çalışıyorsunuz… Bu denge nasıl sağlanıyor?
Bunu Turgut Uyar, "Denge"
şiirinde açıklamış aslında. Edebiyat hepimize iyi niyetiyle gülümserken ve
büyümeye hevesliyken titiz davranıyoruz. Her türden görüşe saygılıyız. Turgut Uyar,
"benim dengemi bozmayınız" diyerek bu dünyadan giderken, bizim edebiyatın
dengesini bozmaya hakkımız yok.
Yani dergi için Oğuz Atay ne ise Necip Fazıl’da o, öyle mi?
Edebiyata katkı sağlamış her sanatçı
dergimizce kıymetlidir. Kişisel olarak renkler ve zevkler tartışılmaz. Ama
kendini kanıtlamış ve edebiyata mâl olmuş her sanatçı dergimizce saygı
görmektedir.
Derginin belirli sayılarında edebiyat tarihi dönemlerine de
ışık tutuyorsunuz. Bunun sebebi Türk edebiyatı tarihini gözler önüne serip,
okuyucunun bağlantı kurabilmesini sağlamak mı?
Araya biraz nesnellik sıkıştırmak
diyebiliriz. Okurların edebi zevk alırken tarihte yolculuk yapmasını da
istiyoruz.
Bu röportajın yapılması, Türkiye’nin pek çok yerinde
derginizin satışa çıkması, okunmanız ve dahası… Nasıl bir duygu uyandırıyor?
Derginin hazırlık aşamasının ne
kadar zahmetli olduğundan bahsetmiştim. Ne kadar yorulursak yorulalım,
okurlardan mesaj gelir gelmez yüzümüz gülüyor. En baştan beri eksilmeyen de bu.
Zaten Seyyar Edebiyat olarak "eksilmeyiniz" demeyi çok severiz. Var
olsun eksilmemesi gerekenler...
Derginin başarısını nasıl ölçümlüyorsunuz? ‘’Ne yaparsak
yapalım, yeteri kadar iyi değiliz’’ hissi var mı?
Sorgulama kısmı her daim olması
gereken bir şey bence. Yeterliliğe ulaştığımızı düşündüğümüz an dükkanı kapatıp
gidebiliriz. Defalarca söylediğim gibi edebiyatçı dert sahibi olmalıdır.
Dertten kastım illa acı çeken değil; sorgulayan, kelimeleriyle kavga eden,
"bu düzen nereye gidiyor?" şeklinde kaygılanan olmalıdır.
Peki, birileri tarafından ‘’onaylanmak’’ gibi bir amacınız
var mı? Bu ne anlam ifade ediyor sizin için?
Onaylanmak, kitabevinin en pahalı
köşesinden okura selam vermektir. Onaylanmak, kitabevinin en soğuk köşesinden
okura el uzatmaktır. Onaylanmak, bir sayfaya bir cümle yazarak "sözde
edebiyattan" dünyanın parasını kazanmaktır. Her daim emekçiyiz ve onaylanmayacağız.
İyi bir ekibi fikirler bağlamında bir arada tutmak zordur
aslında. Kadronuzda anlaşmazlıklar olmuyor mu hiç?
Saygı sınırını geçmedikten sonra
hiçbir problem olmuyor. Her renkten, görüşten, dinden insana kapımız açık.
Eleştiriye, büyümeye, çoğalmaya, paylaşmaya, bir olmaya açığız.
Nasıl çözülüyor bu anlaşmazlıklar?
Çay içiyoruz, geçiyor. :)
Bir zamanlar yayın yapan ‘’Kültür Çıkmazı’’ dergisi ile
problemler yaşamışsınız. Neler oldu?
Bırakalım buna Aşık Veysel cevap
versin:
Olmayasın karaktersiz
Çok konuşan yerli yersiz
Adın doğru kendin hırsız
Karanlıkta dolaşırsın…
HAMİŞ: Hilal Buse Yumuşak'ın 'taştan dünyasını' incelemeyi unutmayın! Sıradan taşlarda sıradan olmayan anlamlar bulacaksınız. Bir bakın derim.
İnstagram: tastandunyam
HAMİŞ: Hilal Buse Yumuşak'ın 'taştan dünyasını' incelemeyi unutmayın! Sıradan taşlarda sıradan olmayan anlamlar bulacaksınız. Bir bakın derim.
İnstagram: tastandunyam
Yorumlar
Yorum Gönder